Başlık 2: İnsan En Değerli Varlıktır Asla Kırılmamalı
Yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak yaratılan insan, adeta alemin özeti gibidir. Cihandaki en kıymetli varlıktır. Dolayısıyla insanı kırmak, dökmek yüce yaratıcıyı üzmek gibidir. İnsanın kalbini kırmak, Kabe’yi yıkmaktan daha ağırdır. Bugün ne hazindir ki İslam yurtları kardeşliğin, barışın ve selametin simgesi olması gerekirken zamanımızda hiç de öyle değil. Bugün yüreklerimizi birleştirmeye gelen dinimizi biz tefrika aracı haline getirdik maalesef. Müslüman olduğumuzu iddia ederek bir başka Müslüman kardeşimizi ezmekten, ona hakaret etmekten, onu dışlamaktan ve üstümüze vazife olmayan sıfatlar ile onu yaftalamaktan geri durmuyoruz.
Yazımın bu bölümünde hepimizin bildiği zaman zaman okuduğu bir hikâyeyi hatırlatmak istiyorum.
Bir gün bir Hoca Efendi Hac farizasında iken mahiyetindekilere dönerek şunları anlatır:
Hoca Uhud dağına uzun uzun bakıp sorar?
-Okçular tepesini terk eden sahabeler kimdi?
Hiç kimseden bir cevap yok.
Soruyu tekrar eder.
-Okçular tepesini terk eden sahabeler kimdi?
Yine hiç kimse hiçbir cevap veremez. Cemaat sadece mahcup bir şekilde;
-Bilmiyoruz hocam der.
İşte o an hocanın ağzından her birimizin beynini, kalbini titretmesi gereken şu kelamlar dökülür.
Okçular tepesini terk eden sahabeler kimdi? İnanın bunu bende bilmiyorum. Aslında bunu hiç kimse bilmiyor! Ve bu asla İslam tarihinde de hiçbir şekilde yazmaz.
Hatta o okçular kimdi öz çocukları da hanımları da bilmez.
Çünkü Ashab-ı Kiram bunu kimseye söylememiş ve hep saklamışlardır! Hz. Peygamber Efendimizin mübarek ağızlarından bu konu hakkında hiçbir şey çıkmamıştır. Hatta ve hatta yıllar sonra Cemel, Sıffın gibi hadiselerde birbirlerine ters düştükleri vakitlerde bile;
-“Sen zaten Uhud'da da tepeyi terk etmiştin!" dememişler! Orada dahi birbirlerinin hataları ile yüzlerine vurmamışlar.
İşte ahlak, edep ve erdemlilik örneği.
Bu hadise bugün bize çok şey anlatıyor eğer anlayabilir isek.
Bugün ne hazindir ki birbiri hakkında konuşmak için en ufak bir fırsatı kaçırmıyoruz. Hatta bazen "aman olanı söylüyorum, benim niyetim temiz" diye nefsimizi aldatıp ağzımızdan akan kardeşimizin ölü etinin kanlarına aldırış etmeden birbirimizi kırıp dökmeye devam ediyoruz. Sır gibi saklanan Uhud’da ganimete koşanlar nerede bugün biz neredeyiz. Halbuki onlarda bizde Müslümanız ve Allah’ın yarattığı en güzel varlık olarak cennete talibiz.
Bir an evvel silkinip kendimize gelmeliyiz. Ne zaman bir insan kalbini kırmanın, Kabe'yi yıkmaktan daha ağır olduğunu anlayacağız acaba. Hak ve hukuka ne zaman değer vereceğiz. Bunun için ivedi bir şekilde kendimizi çek etmemiz gerekir. Kur'an-ı Kerim'in daha fazla okuyup, anlayıp idrak etmemiz gerekiyor.
İnsanlar birbirlerine karşı şefkatli ve merhametli olması gerekir. Özellikle de Müslümanların bu konuda daha duyarlı olmaları gerekir. İslam dini Müminlerin birbirine karşı samimi, merhametli ve kardeşlik duygusunu içerisinde olmalarını emretmektedir. Bugün en çok kaybettiğimiz noktamız tam da burası. Birbirimize karşı samimi olamıyoruz, yüreklerimizi sonuna kadar açamıyoruz. Birbirimizin kalbini hiç kırmama hususunda çok zayıf davranıyoruz. Mümin bir kalbi kırmak, nazarları ilahi olan gönül dünyamızı, gönlü kırmak, Rabbimizi inciten en kötü hasletlerden biridir. Bugün bizleri bu gaflete düşüren, aramızdaki samimiyeti ortadan kaldıran, yüreğimizin inceliğini ortadan kaldıran kin ve nefret duygusudur. Mümin mümine karşı asla kindar olamaz. Asla nefret duygusu beslemez. Hatalarımız olsa bile bunu telafi etmenin yolu sevgiden ve muhabbetten geçer. Müslüman bir kimse eğer doğru şeklide dinini yaşıyorsa hiçbir kardeşine karşı kalbinde asla kin ve nefret besleyemez. Mümin, mümine hiçbir şekilde öfkelenemez. Zira öfke bir insanı zalim yapar. Öfkeden kaçınmak gerekir.
Yürekleri işgal eden ve kalbi öldüren şey intikam duygusudur, mümin mümine karşı asla intikam duygusu içinde olamaz. Yüreği işgal eden, yüreğin ayrılığını duruluğunu söküp alıp götüren bir diğer şey kibir ve gururdur. Müslüman kimseye kibir yakışmaz, mümin kibirli ve gururlu olamaz, Müslüman her daim mütevazi olmak durumundadır. Müslümanlar arasında samimiyetin ortadan kalkmasının sebepleri her ne ise bu sebepleri ortadan kaldırarak yeniden samimi, içten duygular ile muhabbetkâr şekilde kardeşliğimizi tesis etmeliyiz. Aksi takdirde Uhud’un sırrını asla çözebilmiş olmayız.