Başlık 2: Biraz da Üftade (Aziz Mahmud Hüdayi’nin Şeyhi)

 

Bursa’nın Araplar mahallesinde 1490 yılında doğar. Adı Mehmed, lakabı Muhyiddin’dir. Şiirlerinde kullandığı “Üftâde” mahlasıyla tanınır. Babasının Manyas’tan gelip Bursa’ya yerleştiği kaydedilmektedir. Üftâde, çocuk yaşlarında intisap ettiği Bayramî şeyhlerinden Muk‘ad Hızır Dede’nin teşvikiyle ilim tahsiline başlar. Şeyhinin vefat ettiği (1512) kadar yaklaşık sekiz yıl kendisine hizmet eder. Güzel sesiyle Bursa Ulucami’nde ve Doğan Bey Mescidi’nde ezan okur. Birkaç akçelik maaşı kabul ettiği için rüyasında, “Mertebenden üftâde oldun” (düştün) diye uyarıldığının ertesi günü ezan okumayı bırakır. Bu olayın ardından ipekçilik ve düğmecilik yaparak, kitap istinsah ederek geçimini sağlar. Bir yandan da fahrî imamlık ve müezzinlik görevini sürdürür. Otuz beş yaşları civarında vaaz ve irşada başlar. Doğan Bey Mescidi, Namazgâh Camii ve diğer camilerdeki vaazlarını halk büyük bir ilgiyle takip eder. Uludağ eteklerindeki Pınarbaşı Kuzgunluk mahallesinde inşa ettirdiği cami ve tekkede irşad faaliyetini sürdürürken 1529-1536 yılları arasında Emir Sultan Camii hatipliğine tayin edilir. Emîr Sultan’ın manevi işaretiyle kabul ettiğini söylediği bu görevi vefat ettiği (25 Haziran 1580) tarihine kadar sürdürür. En meşhur halifesi Aziz Mahmud Hüdâyî ona hayatının son yıllarında  (1576) intisap eder. Mehmed ve Mustafa adlı iki oğlu tekkesinde onun yerine postnişin olur. Türbesi Bursa’nın Osmangazi ilçesindedir.

Üftâde’nin keşif ve mârifetle ilgili görüşlerinin özünü, “Mülk ve melekût âleminde bulunan şeylerin tamamı size keşif yoluyla görünse şeriata uygun biçimde izah etmeye gücünüz yetmiyorsa o keşfi terkedin, fakat şeriatı terk etmeyin” sözü oluşturur.

Eğer sözlerini şeriat libasına sokmadan uluorta konuşursa fesada yol açar; Hallâc-ı Mansûr ve Seyyid Nesîmî’de görüldüğü gibi fitne denizi dalgalanmaya başlar. Ayrıca mücerret taklit yoluyla bu sözleri söyleyenlerin ilhâda düşmelerine sebebiyet verebilirler. İnsanlara anlayış seviyelerine göre hitap etmek gerekir. Nitekim peygamberler de öyle yapmış, insanlarla akıllarının alacağı şekilde konuşmuştur. Bu sebeple Üftâde’nin ağzından şathiye kabilinden tek bir söz bile çıkmamıştır. Yunus Emre tarzında sade bir dille ârifane şiirler yazan Üftâde’nin şiirleri tekke çevrelerinde büyük ilgi görmüş, bunlardan bazıları ilâhî şeklinde bestelenerek okunmuştur.[1]

Üftade’nin Güzel Sözü

Üftade’ ye intisap eden Hüdayi, o’nun yanında sıkı bir riyazet ve nefis terbiyesine başlar. Üftade bir gün müridine, haydi evladım bir sırık ciğeri omuzuna al, Bursa sokaklarında dolaşıp sat diye emreder. Hüdaiyi de tereddüt etmeden sırığı, samur kürkü üzerine alıp, çarşı Pazar satmaya başlar. Bu hali gören halk, kadı delirmiş diyerek aleyhinde bir sürü dedikodu uydururlar, fakat Hüdayi, bunların hepsine sabredip vazifesini tamamlar, ciğer sattığı sırıklar hala Üftade tekkesindedir.   

-Gerçek sözdür yarenler / Gördüm demez görenler.

-Keramete erenler / Gizli sırrı açar mı?   

A. Bahattin YETİŞ

 

 

[1].Nihat AZAMAT.https://islamansiklopedisi.org.tr/uftade