Başlık 2: Biraz da Feridüddin Attâr[1]

 

Mutasavvıf, şair, hekim ve eczacı olan Feridüddin Attâr 1120 yılında Nişabur şehirinde doğdu. Attar'ın yaşamı hakkında bilgiler çok azdır. “Attar” adı ilâç, esans, parfüm satan babasından dolayıdır. Tasavvufta ise “attar” sözcüğü, “ünlü mutasavvıf” anlamına gelmektedir.

Döneminin en büyük şairlerinden ve din bilginlerinden sayılan Ferîdüddin-i Attar, zühd ve takvâ sahibi bir insandı. Küçüklüğünde Şadbah kasabasında bir yandan babasının yanında attarlık mesleğini öğrenirken, bir yandan da Kutbüddin Haydar adlı din büyüğü bilgininin sohbetlerine devam ediyordu. Babasının ölümü üzerine onun yerine geçerek, attarlık mesleğini bir süre daha sürdürdü. Bu işle uğraşırken, bir yandan da değerli dinî kitapları, velilerin hayatlarını ve menkıbelerini okuyordu. Cengiz’in istilâsında bir Moğol askerinin eline esir düşerek 110 yaşında 1230 tarihinde Şadbah şehirinde şehid edildiği biliniyor. Şadbah kasabasında toprağa verilmiş olan Feridüddin Attar’ın mezarı ziyaretgâh haline gelmiştir. [2]

Mısır, Suriye, Arabistan, Hindistan ve Orta Asya’yı gezdikten sonra İran’ın kuzey doğusunda, doğduğu kent olan Nişabur’a yerleşti. Burada uzun yıllar ünlü mutasavvıfların şiirlerini ve özdeyişlerini toplamakla uğraştı. Mutasavvıflardan Kutbüddin Haydar’a olan bağlılığı, dînini öğrenme istek ve arzusu dayanılmaz bir duruma aldığında, attârlığı bıraktı ve dükkânında bulunan malları da sadaka olarak dağıttı. Bundan sonra, Rükneddîn-i Ekaf adında büyük bir din büyüğünün dergâhına giderek, onun öğrencilerinden oldu.

 - Feridüddin-i Attar bir şiirinde;

 -“Sırlar âlemine uçan kuş idim.

 -Alçaktan yükseğe çıkmak istedim.

 -Sırra mahrem kimseyi bulamayınca

 -Girdiğim kapıdan ben yine çıktım.”

Attar’ın; “Söyle bana, insan nedir? Bir sefil mahlûk, bir avuç toprak ve iki günlük bir varlık... Bir so­luk onu hayat ile ölüm arasın­da tutmaktadır. Bütün varlığı bu soluk, bu nefes sayesinde­dir.” . Bu görüşü Nizamî’nin şu beytinde de dile gelmiştir: “Var­lıkla yokluk arasındaki fark bir kıl kadardır.”

Feridüddin Attar'ın hele, insanın güçsüzlüğü hakkındaki şu görüşü çok güzel ve çok sanatlıdır:

“İnsan her gün biraz daha ilerlediğini sanır; hayâl; o, gözü bağlı değirmen çeviren deveye benzer, gözlerinden bağ alının­ca görür ki, hâlâ ilk başladığı yerdedir. [3]

Bir ara hacca giden Feridüddin Attâr, yolculuk sırasında tasavvuf ehli ve âriflerden birçok insanla görüştü. Bundan sonra tasavvufî kitapları okumaya başladı, nasihat, tasavvuf ve hakikate ait şiirlerle ilgilenmeye başladı. Bir sohbet sırasında amel yaparken riyanın, korkunç bir âfet olduğunu, Allah’ın rızasına uygun olmayan işlerin, uygulamalarının boş şeyler olduğunu söyler. [4]              

A. Bahattin YETİŞ

 

 

[1] M. Nazif Şahinoğlu, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 4, S. 95-98

 

[2] a.g.e.

[3] https://www.habervakti.com/biyografi/feriduddin-attar

[4] https://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-Ansiklopedisi/Detay/Afganistan-Belh-FERIDUDDIN-I-ATTAR/624